Olduğu haliyle durup zihnine açılmanın arayışsızlık olduğunu iddia etmek geçerli bir öneri olmasa gerek. Olmanın kendisi, arayışın içinde kendiliğin hissedilmesi değil midir biraz da? Sakin bir sabahın içinden nereye kadar arayışları kovalayabilirsin? Durduğun yerde kendiliğin varsa nereye kadar gidebilirsin? Gitmek istediğinde varabileceğin son nokta neresidir? Düşler başkalarının aradıklarını içinde hissetmek midir? Aramak ve sonrasında her yerden kendini uzaklaştırmak sonucuna vardığında kendine söyleyeceğin sözler biraz daha durmak olabilir mi?
Gecenin en derin noktasında durmak bir arayışsızlık mıdır? Kendini gördüğün yerde boşluk bulmak bir arayışsızlık mıdır? Zamansızlığa verdiklerin geri geldiğinde durmaktan başka yapacağın ne var? Olmak ve durmak arasında nasıl bir bağlantı bulabilirsin? Devam eden bir zihne sahip olduktan sonra durmanın ne önemi kalır? Kendine anlattıkların biraz da bunlar. Anlatılmak zorunda olanlar. Biraz biraz tekrarlardan ve en yeni fikirlerden ortaya çıkanlar.
Sonunda bilmek de bir durgunluk sunuyor mu? Neden böyle olmasın? Kararı kendimizce verebiliriz. Herkesin cevapları farklı. Herkesin farklı arayışsızlıkları arasında. Dünyanın yettiği anlamında da kullanılabilir. Dünyanın anlattıklarının artık solgunlaşması olarak da görebiliriz. Ciddi bir depresyon da diyebilir miyiz? Zannetmiyorum. Sonsuza doğru gittiğinde de depresyonun içinde sıkışabilir insan. Ne kadar bu durumda “kalmış” olan vardır kim bilir..?
Hayat bir yere doğru sürekli bir akıntı ise arayışsızlık suyun üzerinde kalmanın verdiği duygu olabilir. Sırt üstü giden bir sadecelik. Garipsenmemesi gereken bir çeşit mutluluk mu? Mutluluğun bulunacağı cevapları vermek istemiyorum aslında. Arayışsızlıktan mutluluk çıkmasını beklemek de sanki doğal bir insani tepki. Her şeye tepki veren bir zihin sadece durmak istediğinde ona kızamazsın. Zihnine ne zaman kızmaya başlamalısın? Yoksa sürekli kızmaktan kendini kurtaramıyor musun?
Eğer dünya kendini sürekli tekrarlıyorsa bunda arayışsızlığı suçlayabilir miyiz? Hep bir adaleti aramak var sanki değil mi? Günlük yaşamın yansıttıklarının adaletini arıyoruz sanki süreksizleşmeye çabalayarak.
Ben sadece nefes almak istiyorum dediğinde bir arayışsızlıkta mısındır? Bunu sana anlatacaklar olsa keşke. Sana kesin cevapları verecek.. Kesin cevapla da birer sadecelik içindeki arayışsızlık olduğunda ne demek isteyeceksin? Sadece kendine anlatmak daha önemli, değil mi..?
Dünyanın son gününü görmek istemekle bağdaşan bir kelime de olabilir arayışsızlık. Bir daha kaybolmak yok sanki zamandan. Duran zaman mıdır aranan? Aramak değildir sanki gerçekliğin bir yanı. Gerçek olamayacak kadar derin bir durgunluğu depresyonun elinden kurtarmak gerek.
Son noktayı her zaman hayatın koyması itiyorsa seni arayışsızlığa, kabullenmekle yaşamak belki devamlılığı hissettirir. Veya öylece kalır ruhumuz bir mezarın başında..
Opmerkingen